Sara YANAROCAK1480 yılında yayımlanan bir bildiriye göre Almanya`nın Passau ve Bavaria kasabalarında Yahudiler`in kilise kutsallarına karşı yaptıkları oniki günah ve tecavüz resimlenerek suç bildirisi olarak her yere asılmıştı
Yusuf BESALEL
Hıristyan ve Yahudiler arasındaki entellektüel dostluklar genellikle Kutsal Kitap üzerinde polemiklerle sonuçlanmıştır. Fakat Müslümanlarla u tür çatışmalar yaşanmamıştır. Arapça 10uncu yüzyıla kadar her iki gurubun ortak dilidir. Onikinici yüzyılın ünlü Avrupa seyyahlarından Tudelalı Benjamin, Babil sürgün peygamber Yehezkelin türbesini hem Yahudilerin hem Müslümanların ziyaret ettiğini bildirir. Müslümanlar, Mişna döneminin bilgesi Rabbi Meirin bile türbesini ziyaret ederlerdi...
Öte yandan Tevratın tahrif edildiği hakkındaki İslâmî görüşü Musevilik kesinlikle kabul etmez. Ribi Moşe Ben Maymon (Rambam)ın 13 İman İlkesinin 8incisinde: Elimizde olan Tora, Tanrı tarafından Hz. Musaya verildiğinin aynıdır. Denilmektedir. Ayrıca yüzyıllar boyu, Yahudi yazıcılar (Sofer) Sefer Toraları (Tora Tomarlarını) birçok kurala sadık kalarak yazmışlardır. O kadar ki içinde hata bulunmuş olan bir Sefer-Tora kuıllanılamaz. Ya 30 gün içinde düzeltilmeli, ya da gömülmelidir... ayrıca Hıristiyan din araştırmacıları da Eski Ahit olarak tarif ettikleri Tevratın değiştirildiği savına katılmamakta ve bunun bilimsel kanıtını talep etmektedirler. Bu konuda Kutsal Kitaplardan alınan ifadelerle yapılacak tartışmalar, bu yazının boyutunu aşmaktadır... bu tür polemiklere Ortaçağdan beri rastlanmaktadır. Örneğin Saadya Gaon. Tevratın ebediliği için Kutsal Kitap metinlerini gösterir ve Tevratın değişeceğine dair savunuları tartışır ve reddeder. Meymunda Saadya ile aynı çizgide şunu ileri sürer: Tanrı, bütün kutsamalarının İsmail bir beklenti olmak üzere sadece İshakın soyu için olduğunu İbrahime açıklar. Keza 13. yüzyıl Rabisi Barcelonalı Samuel İbn Adret (Raşba)te, İslâmi tahrif öğretisini reddeden bir eser yazmıştır.
Hıristiyanlıkta Yahudilere büyük zulüm uygulanmıştır. Haçlı Seferleri zamanında başlayan geniş ölçekli katliamlar herkesin malûmudur. Hıristyan çocukları öldürmekle iftiraya uğrayan Yahudilere işkence edildi. Yahudiler pekçok durumda idam edildi. Yahudiler, kentlerden ve kırlıklardan sürüldüler. Halbuki İslâmdaki Yahudi karşıtı davranışlar, Yahudilere karşı değil zımmilere karşıydı. Antisemitizm, genel ve yaygın olmaktan ziyade yerel ve münferitti. Hıristyan zulmünden İslâm topraklarına göçler vardır. En kitleseli 1492de İspanyadan kovulan Yahudilerle ilgilidir. Bunların büyük bir kısmı, Osmanlı İmparatorluğuna sığınmışlar ve 17. yüzyıldaki gerileme dönemine dek Osmanlı ticaret ve sanayiine büyük katkıda bulunmuşlardır. 1454te daha Osmanlı ülkesine göç olmadan İstanbullu bir Yahudi, Renli kardeşlerine şöyle yazıyordu: Sizler için Müslümanlık altında yaşamak, Hıristayanlık altında yaşamaktan daha iyi değil midir? Burada her insan üzümün ve incir ağacının altında barış içinde oturabilir. Türkler, Hıristyanların kendilerine karşı düşmanlıklarını bilerek Yahudilere güven duymuşlar ve onları çeşitli devlet görevlerine getirmişlerdir, ayrıca gayrimüslimleri eritmek ve din değiştirmek politikası uygulanmamıştır. Özellikle 19. yüzyılda Hıristyanların Osmanlı İmparatorluğunda çıkarttıkları kan iftiralarına maruz kalan Yahudiler, Hıristyan ülkelerinde olduğu gibi yüzyıllarca getolara kapatılmamışlar. Gayrimüslimlere devlet görevlerinde ve askerlikte eşitlik, Tanzimat döneminde (1839) gerçekleşmiştir.
İsrailli düşünür Yeşayau Liebowitz, Yahudilik ve İslâmın sanıldığından çok daha yakın olduğunu savunur ve Şoa (soykırım) felaketi nedeniyle, Hıristiyanlık alemini suçlu bulur. Esasen İsrail Devletinin kurulması ile ilgili faaliyetlerle beraber, Yahudiler ve Arap ülkeleri arasında başlayan gerginlikler dönemine kadar İslâm dünyasında Yahudi karşıtı tutumlara pek tesadüf edilmemiştir.
Kaynakça: "Yahudilik
Ansiklopedisi", Cilt I, II, III
Yusuf Besalel